bildigimiz,duydugumuz hikayeleri burda paylaşalım:)
seda admin
Mesaj Sayısı : 131 Kayıt tarihi : 14/11/09 Yaş : 29 Nerden : gaziantep
Konu: RÜYADA VERİLEN CEZA C.tesi Kas. 14, 2009 7:25 pm
Mağripte, itibârlı bir âlim olan Ebü'l-Hasan; İmâm-ı Gazâlî Hazretleri’nin İhyâ kitabını okuyunca “Sünnete muhâlif” diye beğenmemiş ve müslümanların elindeki İhyâ kitaplarının toplanıp yakılmasını emretmiş. Cumâ günü yakılmasını kararlaştırmışlar. Ebü'l-Hasan cumâ gecesi rüyâsında ders okuttuğu câmie girmiş. Bakmış ki câminin köşesinde parlayan bir nûr; Resûlüllâh Efendimiz (s.a.v.), Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer (r.anhümâ) ile oturuyorlar. Bu arada İmâm-ı Gazâlî de elinde İhyâu Ulûmi’d-Dîn, kitabı ile huzura gelerek:
“Ey Allâh'ın Resûlü! Şu kimse benim hasmımdır.” dedi ve İhyâ kitabını Resûlüllâh'a verip:
“Yâ Resûlallâh, şu kitaba bakınız, eğer bu kimsenin dediği gibi bunda sünnete muhâlif bir şey varsa, ben Allâhü Teâlâ’ya tevbe ettim. Eğer dîne muvâfıksa, bu adamdan hakkımı alıp beni sevindirin.” dedi.
Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.) İhyâ kitabını baştan sona göz gezdirdi ve;
“Vallâhi bu çok güzel bir şeydir.” buyurduktan sonra Hz. Ebû Bekr'e (r.a.) verdi.
O da baktıktan sonra
“Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki bu kitap güzeldir.” buyurdu.
Hz. Ömer’de (r.a.) verdiler. O da inceleyerek, aynı cevabı verdi.
Bunun üzerine Resûlüllâh (s.a.v.);
“Ebü'l-Hasan'ın elbisesini soyun, iftirâ edenlere vurulduğu gibi had vurun.” buyurdu.
Beşinci sopadan sonra Hz. Ebû Bekr şefâat ederek;
“Yâ Resûlallâh böyle yapması yine senin sünnetini tâzîm içindi, af buyur.” dedi.
Ebü'l-Hasan da hatasını anlayıp tevbe edince; İmâm-ı Gazâlî Hazretleri de affetti.
Ebü'l-Hasan uyanınca gördüklerini halka anlatıp tevbe etti. Bir ay, rüyâsında yediği sopaların vurulduğu yerler sızladı. Vefat edince sopaların izi sırtında görülüyordu. Bu rüyâsından sonra dâimâ İhyâ kitabını okur, ona hürmet ederdi
seda admin
Mesaj Sayısı : 131 Kayıt tarihi : 14/11/09 Yaş : 29 Nerden : gaziantep
Konu: YA RESULALLAH!...SİZDEMİ AĞLIYORSUNUZ? Cuma Kas. 27, 2009 8:55 am
"Yâ Resûlallah!.. Siz de mi ağlıyorsunuz?
Peygamber Efendimizin mübarek kalbi, bütün insanlara karşı bir şefkat ve merhamet kaynağını andırıyordu. Mini mini yavrulara, şipşirin çocuklara karşı ise bambaşka bir muhabbet, apayrı bir şefkat besliyordu. Hele kendi çocuklarına karşı âdeta bir şefkat ve sevgi deryasıydı. Hz. Hatice'den dünyaya gelen üç oğlu Kasım, Abdullah ve Tâhir'i, henüz Mekke'de iken ve bebek yaşta ebedî âleme uğurlamıştı. Onların ebedî âleme göçüyle mübarek kalbleri oldukça teessür duymuştu. Fakat, Hz. Mâriye'den sevgili oğlu İbrahim'in dünyaya gelişi onu bir derece tesellî ediyordu. Bu sebeple, bu biricik oğlunu fazlasıyla seviyordu. Mübarek elleriyle başını okşuyor, kucağına alıp göğsüne basarak bu sevgi ve şefkatini izhar ediyordu. Evet, şefkat, "rahmet-i İlâhiyye'nin en lâtif, en güzel, en hoş, en şirin cilverindendir." Şefkatin en şirini de evlâda karşı duyulanıdır. Çocuk ise, Cenâb-ı Hakk'ın, anne babaya muvakkaten teslim edilmiş bir emanetidir. İşte, Resûl-i Kibriya Efendimiz, her emanet gibi, bu emanete karşı da gereken alâkayı esirgemiyordu. Çocuğunu, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin bir cilvesi olarak görüyor ve onun için seviyor, bağrına basıyordu. Hz. İbrahim, 16 ayına henüz ayak basmıştı. Bu sırada Peygamber Efendimiz, onun hastalandığı haberini aldı. Sevgili oğlunun annesi Hz. Mâriye ile birlikte oturdukları bağ içindeki evine gitti. Peygamber Efendimiz, hasta yatan nur topu oğlunun gözlerinde eski parlaklığı ve hareketli bakışları göremiyordu. Gürbüz ve hareketli İbrahim, bir anda sessiz, sakin ve dünyadan küsmüş gibi duruyordu. Bu haliyle ebedî âleme yolcu olduğunu âdeta ifade etmek istiyordu. Bunu fark eden Efendimiz, kucağında tuttuğu sevgili oğlunun yavaş yavaş kayan gözlerine bakarak, "ALLAH'ın takdirine karşı elden ne gelir, ey İbrahim?.." diye buyurdu. Az sonra İbrahim, fâni dünyaya gözlerini yumdu. Bu esnada Efendimizin mübarek gözlerinden yaşlar boşandı. Hz. Abdurrahmân b. Avf, "Yâ Resûlallah!.. Siz de mi ağlıyorsunuz? Böyle ağlamaktan halkı menetmemiş miydiniz?" deyince, Efendimiz şöyle buyurdular: "Ey İbn-i Avf!.. Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan iki ağlayış ve bağırışı yasakladım: Nîmete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışından ve musibet ve felâket sırasındaki bağırışiyla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmaktan... Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acımadan ibarettir. Merhamet etmeyene, merhamet edilmez!" "Göz Ağlar, Kalb Üzülür. "
Peygamber Efendimiz, yukarıdaki dersinden sonra da gözyaşlarına hâkim olamadı. Gözleri yaşla dolunca, "Göz yaş döker, kalb teessür duyar. Biz, Yüce Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz." buyurdu ve ilâve etti: "Vallahi, ey İbrahim!.. Senin ayrılığın, bizi fazlasıyla mahzun etti." Bir erkek evlâda doyamamanin hasretli gözyaşlarını akıtan Efendimiz, daha sonra karşısındaki dağa bakarak, "Ey dağ!.. Eğer bendeki üzüntü sende olsaydı, muhakkak, yıkılmış, gitmiştin! Fakat, biz, ALLAH'ın bize emrettiğini söyleriz: 'İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn.' "Kaynak : Kainatın Efendisi,
seda admin
Mesaj Sayısı : 131 Kayıt tarihi : 14/11/09 Yaş : 29 Nerden : gaziantep
Konu: NAMAZ KILAN ASKERİN MUHTEŞEM CEVABII!... Cuma Kas. 27, 2009 8:57 am
Namaz Kılan Askerin Muhteşem Cevabı!...
Bir asker,namaz kılan (en zor şartlarda bile terk etmeyen) diğer askere sordu: Arkadaş kaçıncı asırda yaşıyoruz ? Niçin kendini zahmete sokup her gün 5defa namaz kılıyorsun. Namaz kılan asker, tam o sırada uzaktan görünen teğmeni gösterdi: -Şu insan; niçin yanından geçerken toplanıyor, selam veriyor ve bütün emirlerine itaat ediyorsun. 'yat'dese yatıyor, 'kalk'dese kalkıyorsun? O da senin gibi iki ayağı, iki eli ve bir başı olan birinsan değil mi?'
Diğer asker cevap verdi: -'Evet! O da benim gibi birinsan ama rütbesi var,omuzun da yıldızı var' Namaz kılan askerin cevabı müthişti:
'-Ey arkadaş!Sen omuzun da bir tane yıldızı var diye senin gibi bir insana itaat ediyorsun da ben, yerdeki kumlar adedince yıldızları olan ve hepsini tespih tanesi gibi kudret eliyle çeviren birzata niçin itaat etmeyeyim? Niçin namaz kılıp emrini yerinegetirmeyeyim
seda admin
Mesaj Sayısı : 131 Kayıt tarihi : 14/11/09 Yaş : 29 Nerden : gaziantep
Konu: PEYGAMBER EFENDİMİZİN SABRI Cuma Kas. 27, 2009 8:58 am
Peygamber efendimizin sabrı'':-)))
peygamber efendimizin zamanında olan bir olay fivayetlere göre anlatıcam PEYGAMBER(s.a.v) min hiristiyan komşusu varmış , bu komşusu beygamber efendimizin sabrını biliyormuş ama bence sabırlı olmaz diyormuş kendi kendine ve efendimizi sinir etmek için hergün efendimizin evinin kapısına çöp bırakıyormuş, efendimizde hiç sesini çıkarmadan o çöpü alıp atarmış bu olay günlarce devam etmiş ama birgün o komşusu çöp koymamış efendimiz acaba komşuma birşeymi oldu bugün çöp koymamış acaba hastamıdır kendileri diye geçirmiş içinden ve efendimiz bir komşuma uğrayayım belki hastadır demiş ve evine gitmiş , komşusu efendimizi görünce şaşırmış ve efendimiz sen hergün çok koyardın evimin kapısına bugün koymadın bende hastamısın diye merak ettim neyin var demiş ve hristiyan komşusu ağlamaya başlar efendimiz sorar ne oldu der komşusu ben senin sabrını duydum ama inanmadım ve hergün sizi sinir etmek için çöp koydum ama sizin yaptığınıza bakın birde benim yaptığıma der ve ağlar efendimize yalvarır affedin der ben ne büyük hata yapmışım der ve sonra komşusu efendim der bende sizin dinizden olmak istiyorum kabul edermisiniz der bende müslümen olmak istiyorum der ve tekrar ağlar sonra efendimiz salavat çevirir komşusuda ve komşusu müslüman olur ve dinine bağlı bir mümin olurve ömrünün sonuna kadar kimseden yardımını esirgemez evet efendimiz ne kadar iyi ki sabrı nelere kadir allahım allahım bizi efendimizin şefaatine nayil eyle yarabbim(AMİN)
seda admin
Mesaj Sayısı : 131 Kayıt tarihi : 14/11/09 Yaş : 29 Nerden : gaziantep